Sevgili Başak Hanım'cığımın (@basakinsecimleri) hikayelerinde görüp aldığım bu kitapta, arka plandaki trajik olaylara rağmen esprili bir dille yazılmış Eleanor'un hikayesini kendi ağzından okumak çok keyifliydi. Ayrıca her şeyiyle kusursuz bir erkek karakter yerine Raymond gibi mükemmellikten uzak, sıradan bir karakter de çok gerçekçi olmuş. Eleanor'un kendi hayatındaki boşluğun farkına vardığı, "kimse böyle yaşamamalı" dediği kısımlar yürek burkucuydu. Kendini hiçbir iyi niyetli davranışa layık görmemesi ve karşısındaki kişiden bu davranışları gördüğünde içinde yaşadığı şaşkınlık ve küçük mutluluklarsa çok naifti. 

Başlarda durgun gitse de kısa süre sonra beni içine aldı ve Ealeanor'u tanıdıkça, kitabın çoğu yerinde hikayenin içine atlayıp Eleanor'a sıkı sıkı sarılmak istedim. Filminin çekileceğine dair haberler okudum, güzel bir şeyler gelir diye düşünüyorum.

Birkaç güzel yorum ve Roma bana bu kitabı aldırttı... Çok bir beklentide değildim ama öncesinde üst üste iki güzel roman bitirince çook basit geldi. Konu olarak zaten klişe - Türk kızı kalp kırıklığıyla yeni bir başlangıç için İtalya'ya gidiyor ve ne hikmetse ayağının tozuyla karşısına her yönüyle mükemmel bir İtalyan erkeği çıkıyor. Dili hayli basit ve kolay okunabilir olsa da esprili bir dil yakalamak amacıyla sık sık Flash TV, Nihat Doğan gibi günümüz dünyasına yapılan atıflar, Çiçek'in yakın arkadaşı Merve ile "kanka" "yıkılıyor!!" tarzı diyalogları bana biraz itici geldi. Yani bu lafları günlük hayatta çoğumuz kullanıyoruz belki ama kitapta bu kadar gündelik dille yazılmış diyaloglar biraz avam duruyor benim fikrimce. Yazarın ilk romanı olmasına karşın bende yenilerini takip etme isteği oluşturmadı ne yazık ki.

Ayrıca değinmeden geçemeyeceğim; Çiçek aşırı abartılı tepkileri, saçma sapan tripleriyle okuduğum en itici kadın karakterler sıralamasında zirveye oynayacak bir karakterdi. Kitabı üç günde bitirmemi sağlayan şeyler Roma, Dom (hihi) ve kolay okunabilir olmasıydı. Elinize geçerse tatillerde kafa dağıtmalık okuyabilirsiniz ama satın almak için önerebileceğim daha iyi vakit geçirmelik kitaplar var.

Büyük bir şirkette Pazarlama Asistanı olarak çalışan Emma, bir uçak yolculuğu sırasında uçağın türbülansa girmesiyle öleceğini zannederek yan tarafında oturan yabancıya hayatındaki tüm sırlarını bir bir anlatır. Her şey normale döndüğünde Emma bu boşboğazlığı için biraz pişman olsa da hayatı boyunca bir daha görmeyeceği bir yabancının tüm sırlarını bilmesinde çok da korkulacak bir durum görmez. Ertesi gün işe gittiğinde şirketin başındaki isim Jack Harper'ın şirketi ziyarete geldiğini öğrenir. Evet, beklenildiği üzere uçaktaki yabancı patronu Jack Harper'dır ve nefret ettiği iş arkadaşının çiçeğini portakal suyu ile suladığı, erkek arkadaşına kilosunu hakkında yalan söylediği gibi tüm utanç verici sırlarının hepsini biliyordur.

Chick-lit tarzının kraliçesi Sophie Kinsella ile nasıl bu kadar geç tanıştım bilmiyorum ama diğer kitaplarını (Alışverişkolik serisi hariç, onun filmini izlemiştim) sipariş etmek için sabırsızlanıyorum! Eğlenceli bir kalemi olduğunu biliyordum fakat kitabın çoğu yerinde sesli güleceğimi düşünmemiştim. Hiç bitmesin isterdim ama elimden bırakamayınca hemen bitiverdi :(

Emma adeta içimizden biri gibi, hem çok sıradan hem de çok şapşik bir karakterdi, çok sevdim ve çok güldüm. Jack Harper ise favori erkek karakterler listeme üst sıralardan giriş yaptı (kalpkalp) :) Aralarındaki ilişki, diyalogları çok tatlıydı, favori ikilililerimden oldular. Olaylara, karakterlere fazla kafa yormadan, akıcı ve eğlenceli bir kitap okumak istiyorsanız bu kitap kesinlikle doğru seçim. Corona günlerinde üniformam olan pijamalarım, çayım, atıştırmalıklarım ve Kinsella'm müthiş keyifli bir takım oldular.

Kitabı okuduktan sonra koşa koşa filmini izlemeyi düşünüyordum ama hayalimdeki Jack ve Emma bu değildi (nerede o eski Jim Sturgess'ler, Anne Hathaway'ler...). Üzgünüm, bu şartlar altında pas geçeceğim.

Kitap Ella ve Aşk Şeriatı'nın yazarı Aziz ile günümüzde ilerlerken, Aşk Şeriatı satırlarında 1200'lü yıllara gidip Mevlana ve Şems-i Tebrizi'nin arasındaki dostluğu, can yoldaşlığını ya da adı her ne ise o etkileyici bağı okuyoruz. Mevlana ya da Şems ile ilgili daha önce özel olarak bir araştırma yapmışlığım, okumuşluğum yok. Belki de o yüzden hikayeleri beni çok etkiledi. Kitap benim için tamamen Mevlana ve Şems'in kitabıydı. Öyle ki başlarında günümüzde geçen bölümleri daha bir ilgiyle okuyup diğer kısımlarda sıkılırken, ilerledikçe Ella'nın bölümlerini atlamamak için kendimi zor tuttum.

Elif Şafak'a bakış açım değişmedi ama önyargıyla başladığım bir kitabı etkilenerek kapattığım için memnunum. İleride bir başka Elif Şafak kitabıyla yollarımız kesişir mi göreceğiz.